Sürreal Portre
Ozan Sezer yazdı; Sürreal Portre.
Bazılarımızın akıllarımızdan binlerce kez geçirmiş olduğu bir soru belki de "Ben neyim?". Bazılarımızın ise bu kadar varoluşsal ve sorgusal düşünmesine gerek yok, 3 günlük dünya diyerek tanımlıyorlar mesela. Dün, bugün ve yarın işte bu kadar çok sade bir matematiksel hesap 4 işleme bile gerek kalmadan cevaplanan bir benlik tanımı topla, çıkar ve böl peki ne kalır bu hesaptan geriye? Kalsa kalsa yaşamak kalır öylesine öylece yaşamak diyorum 3 güne insanlığı 3 hesapla sığdırmak mı? Zor sığmaz biliyorum, sığdırmak mı istiyorsun bir sor kendine sen nesin?
Nesin sen âdemoğlu? Hamurun çamur bir kere usta bir el tarafından yoğrulmuşsun şekil verilip dünya denen fırında kurutuluyorsun sen nesin ki? Ateş yaksa kül edecek geçirmek istediğin hükmün kime? Suya kapılsan yok olup kaybolacaksın böbürlenip kibirlenmen kime? Topraktan geldin toprağa gidiyorsun toprak alsa toprak olacaksın nedir sendeki bu enaniyet. Hesabın basit biliyorum üç işlem. Koca bir ömrü üç güne sığdır bir daha mı geleceğim dünyaya deyip hükmünü geçirmeye çalış yağdır emirlerini emir erlerine. Hiyerarşi belli bir kere; kim kime ne kadar hüküm geçirirse. Üç gün ya hesabın aşsın kibrin dünyaları atmosferi delsin uzasın yıldızlara senden iyisi olmadı olmayacak olmamalı bir kere, küçük dağları sen yaratmışsın gibi takın senden iyisi Şam’da kayısı, unuttuğun bir şey olacak telaşlanma aklına gelmesin sakın, sen acizsin ve yok olacaksın.
Kabul edilebilir mi acizlik? Yedirebilir miyiz gururumuza yok oluşu? Her birimiz farklı âlemlerde farklı krallıkların hükümdarlarıyız ne demek aciz olan benim diyebilmek ne demek kabul etmek yok oluşu. En mühim kişi sensin hep en mühim işleri sen yapıyorsun, boş duracak tek bir günün yok bir kere senin yerinde oturup uzanışın bile mühim bir iş olsa gerek.
Seçilmiş kişiler bizleriz hep en önemli portreler olmak zorundayız, hep biz ve hep ben.
Ben, ben ve ben en güzeli, en yakışıklısı en çirkini, en iyisi, en kötüsü, en çalışkanı, en tembeli, duygusalı, en duygusuzu en iyi benlerimizi art arda sıralıyoruz en iyisinden en kötüsüne sahip olamadığımız kendimizden yansıttığımız sürreal portreler. Portrelerin her birine sor “sen nesin?” diye.
Hamurumuz çamur bir kere. Şekilden şekile girmek ne kadar zahmetli olabilir ki bizlere? İnsan olarak yaratıldı diye insan kalacak değildik, hem de üç günlük dünyada ne diye insan kalacakmışım? Ne diye değişmeyecekmişim? Hem vakur bir duruş sergileyip ne diye kibirlenmeyecekmişim? Hakkımdır fakir ve gariban olsam bile… Hem dilenciler dahi kendi mıntıkalarına sahip, ne demek dünyaca mal varlığını biriktirmeden servetinden söz ettirmeden gitmek? Dinler diller oluşmuşken, ne demek kendi ülkemi kurup kendi dilimi konuşturmadan göçüp gitmek? Ne demek çamur gelip çamur gitmek? Ben kireçlenmek istiyorum, üstelik benim portrem en pahalısı olmalı. Savrulup gidenler en çok benden söz etmeli, gelmiş ve gelecekler… Ne demek sorgulamak dünyayı, ne demek insan gelip gitmek? Üç gün be kardeşim bunlarla mı uğraşacaksın birde? Hem en pahalı portre sensin artık en iyi, en kötü, en güzel, bütün enler…
Sen sürreal bir portesin. Sergi salonun dünya, unutma sakın hatırlatmak istemezdim ama sen acizsin ve yok olacaksın.